
Pendik escort sahile yakın sokakları o gece her zamankinden daha sessizdi. Hava soğuk, rüzgâr sert, sokak lambaları soluk yanıyordu. Yirmi iki yaşındaki Derya, caddeden sahile doğru yürürken ince montunu sımsıkı kapattı. Bedenini değil, içini üşüten bir şey vardı aslında: Yıllardır peşini bırakmayan yorgunluk.
Derya, İstanbul’a büyük hayallerle gelmişti. Gençliğinde, ailesinin yaşadığı kasabada herkes ona “okuyacak, iyi yerlere gelecek” gözüyle bakardı. Ama hayat bazı insanlara umduğunu değil, kaldırabileceğinden dar amcıklı daha ağır yükleri verirdi. Babasının vefatı, annesinin yaşadığı rahatsızlıklar, maddi zorluklar… Her şey üst üste gelince Derya kendini bir anda büyük şehrin acımasızlığında tek başına bulmuştu.
İş aramış, temizlikten garsonluğa kadar birçok şey denemişti. Ancak geçinecek kadar bile para kazanamıyordu. Zamanla, çaresizliğin ittiği bir hayata adım atmak zorunda kalmıştı. İnsanların “hayat kadını” diye etiketlediği bir kimliğe sıkışmıştı; ama bu kelimelerin.
O gece sahile yaklaşırken pendik escort dalgaların uğultusu kulağına doldu. Taş duvarın üzerine oturdu, denize baktı. İstanbul Boğazı’nın uzaktan evli görünen ışıkları bile ona uzak bir diyar gibi görünüyordu. “Ben ne zaman kendime ait bir hayat kuracağım?” diye düşündü. İçindeki cevap, dalgaların sesi gibi belirsizdi.
Bir süre sonra yanına genç bir kadın oturdu. Üzerinde sosyal belediye merkezinin ateşli logosu olan bir mont vardı. Gözü Derya’ya takıldı ve gülümseyerek, “Bu saatte burada tek başına olmak zor,” dedi. Derya cevap vermedi ama kadın, onun konuşmamasından kırılmadı.
“Ben Ayşe. Kadın destek biriminde çalışıyorum. Eğer bir gün konuşmak istersen, kapımız açık. Kimse sana sorgu sual sormaz. Sadece dinleriz.”








